6 Mayıs 2014

Okul Sınıflarını Yeniden Tasarlamak

Yaşadığımız dünya 30 yıl öncekine hiç benzemediği gibi, 30 yıl sonrakine de hiç benzemiyorken, cep telefonu meraklısı kızınızla, annenizin hatta büyükannenizin gitmiş olduğu sınıf arasında fark olmaması doğru mu?

Dünyamız değişirken eğitim bir zaman sarmalına takılmış durumda. Bazı ileri görüşlü uzmanlara göre ancak yeni teknoloji ve yeni fikirlerle öğrencilerin hızına yetişmek mümkün olabilir. Biz de eğitimcilerin eski öğrenme modellerinden vazgeçip kendilerini yeni konsept ve fikirlere açmaları gerektiğini, çünkü ileride değerli olacak becerilerin geçmiştekilerle aynı olmadığını söyleyen birkaç eğitim uzmanın görüşlerini derledik:

Duke Üniversitesi’nden Cathy Davidson okul hakkındaki tüm bildiklerimizin 18. yüzyılda tasarlandığını söylüyor. Buhar gücüyle basılan kitapların herkese ulaşabilmesiyle okulların, insanları endüstriyel işyerleri için hazırlamak amacıyla tasarlandığını belirtiyor. Günümüzde herkes kendi yayınını internet aracılığı ile yaparken, yukardan aşağı bir eğitim sisteminin uygun olmadığını belirtiyor. 

“Now You See It” (Şimdi Görüyorsunuz) adlı kitabında Davidson, bilgi bombardımanı stresine rağmen beynimizin dijital çağa adapte olduğunu belirtiyor. “Eskiden arabalara karşı olanlar da, insan dikkatinin ve reflekslerinin araba kullanmaya yetmeyeceğini ileri sürmüşlerdi ama bu değişti. Beynimiz sabit değildir. Kendini adapte edebilir, uyum sağlayabilir” diyor. 

Davidson, internetin, gençlerin dikkatini dağıttığı, hafızalarına zarar verdiği görüşlerine de katılmıyor. Bir işten başka bir işe geçildiğinde beyin enerjimizin % 5’ini kullandığımızı belirtiyor. Geleneksel eğitim modelinin tek bir işe konsantre olmayı ve başka her şeyi dışlamayı savunduğunu belirtiyor. Ancak aslında beynimiz bundan daha fazlasını yapabilecek potansiyele sahip.

Davidson’a göre 20. yüzyıl eğitim modeli, seri üretim hattına benziyor. Farklı konular, farklı kültürler, farklı notlar… Kişisel hayatın, iş hayatının, sosyal hayatın ayrışması… “Geçtiğimiz yüzyılı, kişisel, görev güdümlü, odaklanmış dikkati öğrenmek için harcadık. Şimdiyse katılımcı, interaktif, açık, yinelenen, kendini geliştiren, çelişkili düşünceyi öne çıkaran bir dünyada yaşıyoruz.”

“Yaşadığımız dünyada monolitik öğrenme yöntemlerini bir kenara bırakıp öğrencinin merkezde olduğu bir yaklaşımı kucaklamalıyız. Her öğrenci kodlamayı, grup içinde çalışmayı, proje yürütmeyi öğrenmeli. Tüm bunlar da online öğrenmede mevcut”. 

Online öğrenme deyince, bu alanın uzmanı ise Profesör Sugata Mitra. Yeni Delhi’de bir duvara monte ettirdiği bilgisayarı, çocukların kendi kendilerine kullanmayı öğrenmeleriyle başlattığı çalışmalar devam ediyor. 1999 yılında yaptığı bu deneyle, bir insanın öğrenmesi için başka birinin ona öğretmesi gerekmediğini ve evrensel bir öğrenme mekanizmasına sahip olduğumuzu göstermişti. Mitra’nın diğer bir deneyi Tamil köyünde çocuklara DNA kopyalama bioteknolojisini internette kendi başlarına öğrenme görevi vermesi oldu. Üç ay sonra çocuklar New Delhi’deki havalı bir okuldaki çocuklarla bu konuda yarışıyordu. Sugata Mitra, internet ile başbaşa bırakılan çocuğun kendi başına her şeyi öğrenebileceğini savunuyor ve kanıtlıyor. Mitra’nın önündeki soru ise şu:”Çocuklar kendi kendilerine okumayı öğrenebilirler mi?” Eğer bu da olursa eğitimde büyük bir eşik atlanacağını ileri sürüyor Sugata Mitra.

Cathy Davidson da Sugata Mitra da, öğretmenin artık sınıftaki uzman konumundan çıkıp bir tür danışman olması gerektiğini çocukların bilgisayar, internet kullanarak, kolektif bir öğrenme tarzına geçebileceğini ve gelecekte onlara gerekli olan becerilerin bunlar olduğunu belirtiyorlar.

http://www.thinkwithgoogle.com/articles/recoding-the-classroom-education-feature.html 
Andrea Kurland’ın yazısından derlenmiştir.



YORUM YAZ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


© 2021 Eğitim ve Ötesi