2 Ağustos 2012

Eğitim Seri Üretimden Çıkıp Kişiye Özel Olarak Düzenlenmeli

Yazar ve eğitimci Ken Robinson, günümüz eğitim sisteminin 19 . yüzyıl şartlarına göre tasarlandığı ve 21. yüzyılın gerekliliklerini karşılamadığı görüşünde. Robinson, eğitimde reform değil devrim gerektiğini belirtiyor.

Yazar ve eğitimci Ken Robinson, günümüz eğitim sisteminin 19 . yüzyıl şartlarına göre tasarlandığı ve 21. yüzyılın gerekliliklerini karşılamadığı görüşünde. Robinson, eğitimde reform değil devrim gerektiğini belirtiyor.

Liverpool’da doğan ve halen İngiltere’de Warwick Üniversitesi’nde emekli profesör olarak görev yapan Sir Ken Robinson, eğitim konusunun temelden yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyor. Bu amaçla, Avrupa, Asya ve Amerika’da kültürel organizasyonlar, Fortune’deki ilk 500 şirket ve uluslararası ajanslarla çalışıyor.

1998 yılında İngiliz hükümeti için yaratıcılık, eğitim ve ekonomi konularında ulusal bir komitede yer alan ve 1999 yılında yayımladığı raporu (All Our Futures: Creativity, Culture and Education) büyük ilgi ve kabul gören Robinson’ın, Kuzey İrlanda barış sürecinde de katkısı oldu. 2003 yılında Kraliçe Elizabeth tarafından şövalye nişanına layık görüldü. 2006 yılında bir konferansta yaptığı “Okullar yaratıcılığı öldürüyor mu?” adlı konuşması internet üzerinde 300 milyon kişi tarafından dinlendi. 2009 yılında yayımladığı “The Element” (Penguin, Viking 2009) adlı kitabı bestseller olarak 23 dile çevrildi.

Ken Robinson’ın, The Costco Connection” adlı dergiye verdiği röportajdan ilginizi çekeceğini düşündüğümüz alıntılar sunuyoruz.
(www.costcoconnection.com)

İnsanlar çocukken daha yaratıcı olduklarını düşünürler. Yetişkinler ise yaratıcı olduklarına pek inanmazlar. Bunun sebebi eğitim sistemidir. Yaratıcılığın birçok göstergesi vardır. Bu illa sanat alanında, resimde, müzikte, dansta olmaz. Her alanda yaratıcı olabilirsiniz. Yönetimde, bilimde, teknolojide, akıl gerektiren her alanda. Ama yaratıcı olmak, özgün fikirlere sahip olmak, zihin açıklığı, keşfetme arzusu, hayal gücüne güven, birşeyleri denemek, yanlış yapıp yeniden denemek arzusu gerektirir. Eğitim sisteminin yaptığı ise insanları standardize etmektir. Müfredatlar gittikçe daralıyor. Çocuklarımıza sunabileceğimiz ama sunmadığımız o kadar fazla olanak var ki. Örneğin siz bir Matt Groening (The Simpsons’ın yaratıcısı) veya Mick Fleetwood (Fleetwood Mac’in davulcusu), iseniz müfredat sizi tamamen dışlıyor. Sahip olduğunuz yetenekleri keşfetmeniz şansa kalıyor.

Günümüzdeki eğitim sistemi 19. yüzyılda, Endüstri Devrimi’nin gerekliliklerini karşılamak üzere tasarlanmış bir sistem ve bunu iki şekilde gösteriyor. Birincisi, eğitim kültürünün adeta “seri üretim hattı” şeklinde düzenlenmiş organizasyonunda. Çocuklar yaş gruplarına göre bölünüyor. Sanki tek ortak özellikleri üretim tarihleriymiş gibi. Bu okularda organizasyon kolaylığı için yapılıyor, eğitimde randıman almak için değil.

Her günü 40 dakikalık derslere bölüyoruz. Ayrıca her günü belli konulara bölüyoruz. Her yılın sonunda standart testlerimiz var. Bu tam anlamıyla sanayi üretimine benziyor. Bunda da şaşılacak bir şey yok, 19. yüzyılın seri üretimi için oluşturulmuş bir seri eğitimden bahsediyoruz. İkinci olarak, eğitim sistemimize, üniversitelerin ihtiyaçlarına göre oluşturulmuş bir entelektüel kültür hakim. Bu kültür de belli akademik alanlara öncelik veriyor, diğerlerini ikinci sınıf sayıyor.

Şu andaki baskın eğitim sistemi 19.yüzyıla göre tasarlanmış. Ama günümüzde insanların karşılaştıkları koşullar 19. yüzyıldan çok farklı. Dünya dijital teknolojiyle çehre değiştiriyor. Meslekler hızla değişiyor, doğal kaynaklar azalıyor, herşey daha karmaşık hale geliyor. Eğer çocuklarımızı nasıl eğiteceğimiz konusunda dürüst ve ciddi isek, şu anda gerçekten yaşadıkları ve ilerde yaşayacakları hayata bakmamız gerekiyor.

Eğitim kişiye özel olarak tasarlanmalı. Bunun çok maliyetli olduğu söyleniyor. Bence böyle olmamasının maliyeti daha fazla. Birçok çocuk okulun kendilerine göre olmadığını düşünerek orta okuldan sonra okumuyor. İşsizlik giderek artıyor. Bu çok büyük bir kayıp. Çünkü herkesin doğal yeteneğe sahip olduğu bir alan mutlaka vardır. “The Element” adlı kitabımda bu konuyu ele aldım. Eğitimi iyileştirmenin tek yolu, kişiye özel eğitim yapılmasıdır.

Kişiye özel eğitim nasıl olur? Öncelikle okulların daha geniş bir müfredata sahip olması gerekiyor. Böylece öğrenciler yetenekli oldukları konuları keşfedebilirler. İkincisi öğretmenlerin her çocuğun farklı şekilde öğrenebildiğini göz önünde bulundurması gerekir. Her çocuk dakikalarca hareketsiz oturup sözel bilgiyi kavrayamaz. Bazılarının görsel hafızası iyidir, kimi etrafta dolaşıp hareket ederek öğrenir.

Üçüncüsü, okuldaki ders saatleri daha esnek , farklı disiplinlere ve yaş gruplarına açık olmalıdır. Dördüncü olarak da başarı değerlendirmeleri sadece notlara dayanmamalı daha betimleyici olmalıdır. Tüm eğitim sistemi standardize engelli parkura dönüşmemelidir.

Dijital teknolojiler, kişiye özel müfredat ve programı çok rahat bir şekilde mümkün kılırak eğitimin ve öğrenmenin doğasını değiştirebilir. Teknolojinin her şeyin cevabı olduğunu düşünmüyorum. Ama oyunun kuralları değişti ve çocuklarımızı bunun için hazırlamalıyız.

En büyük devrim, eğitimi mekanik ve endüstriyel bir süreç yerine insani ve organik bir süreç olarak görmekten geçiyor. Bahçıvanlar, çiçekleri büyütemeyeceklerini bilirler. Onlar sadece çiçeklerin büyümesi için gerekli şartları sağlarlar. Bir okul yönetmek, bir sınıfa ders anlatmak veya bir aile yetiştirmek, mühendislikten çok bahçıvanlığa benzer. Büyüme ve gelişme için en uygun şartları sağlarsınız. Ve bunu doğru yaparsanız hasat zamanı, tüm okullardan, tüm çocuklarımızdan yetenek, hayal gücü, yaratıcılık ve sorumluluk fışkırır.

Ben hükümet binalarından eğitim konusunda bir aydınlanma beklemiyorum. Gerçek değişim her zaman tabandan gelir. Gandhi’nin dediği gibi, hepimiz, dünyada görmeyi istediğimiz değişimin kendisi olmalıyız.



YORUM YAZ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


© 2021 Eğitim ve Ötesi