16 Mart 2016

“Bir Sınıf, Farklı Enstrüman ve Kabiliyetlere Sahip Bir Orkestradır”

Ünlü yazar ve eğitimci Daniel Pennac kitap ve makalelerinde, öğretme sanatına dair ipuçları veriyor. Kendisi, tutuk bir öğrenci olan Pennac, deneyimlerinden yola çıkarak bir öğretmenin başarısız bir çocuğu sihirli değneğiyle nasıl eğitimin geri kalanından kurtarabileceğini anlatıyor.

Günümüz Fransız edebiyatının en başarılı kalemlerinden biri olan Daniel Pennac, yetişkinler için yazdığı kitaplar dışında yalın ve benzersiz bir dille yazdığı çocuk kitaplarıyla da tanınıyor. Okul Sıkıntısı (2010; Chagrin d’ecole) isimli anlatısı 2007 yılında Prix Renaudot ödülünü alan yazarın kitapları otuzu aşkın dile çevrildi.Gulyabaniler Cenneti (1997), Silahlı Peri (1999), Küçük Yazı Satıcısı(2000) adlı polisiye kitaplarıyla Roman Gibi (1998) ve Teşekkür Ederim (2007) adlı deneme kitapları dışında, Kurdun Gözü (2000) adlı çocuk romanı da Türkçe’ye çevrildi.

Daniel Pennac’ın diğer bir özelliği de bir eğitimci olması.Öğretmenlik mesleğinin sağladığı gözlemciliğe ve yaratıcılığa dayalı birikimini okuma ve kitap ilişkisi üzerine denemelerindeokuyucularıyla sık sık paylaşmakta. 2010 yılında yayınladığı “Okul Sıkıntısı”, tembel bir öğrenci olan Daniel Pennac’ın kendi deneyimlerinden ve yaşadıklarından yola çıkarak kaleme aldığı otobiyografik bir roman. Pennac, okulu, bir öğrencinin, hem de kötü bir öğrencinin bakış açısından ele alarak yeniden yorumluyor; başarısızlığın yarattığı hüsran duygusunun, “anlamamanın acısı”nın, kırıklarla dolu karnelerin ve üzgün anne babaların kıskacındaki bu evreni son derece sıcak ve mizah dolu bir yaklaşımla aktarıyor. Eğitim ve okullar konusundaki yaklaşımıyla “Okul Sıkıntısı”nın bilindik tabuları yıkan bir kitap olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu anlamda tüm eğitimcilerin ve ebeveynlerin okuması gereken bir kitap. Kitabın yayınlanmasının ardından, Daniel Pennac, ünlü çizer Quentin Blake’e bir röportaj vererek öğretmenlik sanatı, çocuklara James Joyce okumak ve öğrencilerine ders arasında dışarı çıkıp koşma hakkı tanımak üzerine konuşmuş. Fransız yazarın cevapları birçok eğitimciye ilham verecek özelliklere sahip.

Pennac röportajda şunları söylüyor: “Okulda kendimi bir ‘mankafa’ gibi hissederdim. Örneğin öğretmen bir soru sorduğunda donup kalır cevap veremezdim. Sürekli bir korku ve tutukluk içindeydim. Abim, büyük harflerden korktuğumu anlatıyor. Çünkü onlar isimlerden, ülke isimlerinden, tarihi kişilerden önce geliyorlardı. ‘Seni küçük aptal, bak bu senin başına ne dilbilgisi sorunları çıkaracak’ diyorlardı adeta. Ev ödevimdeki soruları anlamıyordum ve ödevi yapmıyordum. Bir şiirdeki metini anlamıyordum ve öğrenmiyordum. Bunu öğretmenime izah etmem gerekiyordu. O yüzden de yalanlar, hikayeler uyduruyordum. Tüm bunlar büyük bir utanç duygusuna neden oluyordu ve gerçek dünyadan kendimi çekerek tüm yetişkinlerden ve öğretmenlerden nefret ediyordum. Kısacası küçük bir cehennemin içinde yaşıyordum. Ama her zaman bir umut vardır. Öğretmenliğin mucizelerinden biri de bir öğretmenin çocukları eğitimin geri kalanından kurtarabilmesidir. Öğretmen bir sihirli değnekle karşınıza çıkar. Aslında bu sihirli değnek öğretme kabiliyetidir. Omzunuza dokunur ve ‘hayır sen bir mankafa değilsin’ der. Sihirli bir şekilde ona inanırsınız. Benim karşıma böyle dört öğretmen çıktı ama okul yıllarımın sonuna rastladılar. Önce çıksalar daha iyi olurdu.”

Öğretmenlik kariyeri boyunca Daniel Pennac, birçok alışılmışın dışında teknikler denedi. 70’lerde başına gelen bir olayı şöyle hatırlıyor. Sırasının arkasında ders boyunca sürekli çizimler ve çamurla modeller yapan bir öğrencisi olmuş. Diğer öğretmenler ondan ümidi kesmiş. Pennac ise ona ders boyunca rahat rahat çizim yapabileceği bir köşe ayırmış. Ama dersten 15 dakika erken gelip bir önceki dersle ilgili çalışmışlar. Sonunda çocuğun ancak elleri meşgulken, elleriyle bir şey ürettiğinde konsantre olabildiğini anlamış. Dersleri yavaş yavaş daha iyi anladıkça bu ihtiyacı giderek azalmış. Bir başka öğrencisi ise ancak 10 dakika sabit oturup sonra adeta patlarcasına hareket etme ihtiyacı hissediyormuş. Pennac onu, bahçe katında olmalarının avantajını kullanarak pencere kenarına oturtmuş. Çocuk elini kaldırdığında Pennac ona pencerden atlayıp bahçede üç dakika koşup geri gelmesine izin veriyormuş.

En büyük başarısı ise çocuklara okumaktan zevk almayı öğretmesi. Pennac iki seçeneği olduğunu düşünmüş; ya okumayı sevmeyen çocuklar için yapacak bir şeyi olmadığını kabul etmek ya da onların aslında edebiyatın gerçekte ne olduğunu bilmediklerinden yola çıkmak. Çocukların aslında kitabı okuduktan sonra kendilerine sorulacak sorulardan korktuklarını anlamış. Şöyle bir çözüm bulmuş. Peki demiş madem okumayı sevmiyorsunuz okumayın, dinleyin. Size tek bir soru dahi sormayacağım. Ardından sınfta haftada bir saatini sesli okumaya ayırmış. Ve okuma sonunda hiç soru sormamış. Zaman içinde soruları çocuklar sormaya başlamış ve kitabın yazarını merak etmişler: “Bu Roald Dahl da kim? Başka neler yazmış?”… Daniel Pennac zor da olsa öğretmenlerin sabırlı olmaları gerektiğini söylüyor.   
 
Daniel Pennac öğrencilerine oldukça zor sayılan metinler okumaktan da geri kalmamış. Ve James Joyce okuyarak bir deneme yapmış.“Cehennem üzerine bir bölüm vardı. 25 sayfalık şahane cehennem sayfaları. Çocuklar tam bir korku moduna girmişti. Ben de durdum. ‘Daha daha…’ diye bağırmaya başladılar. Ve bu Joyce idi. Anlaşılmaz olduğu iddia edilen Joyce. Çocukların anlamayacağı ön yargısından uzak durmalıyız. 
 
Aslında Daniel Pennac’ın bir öğretmen olarak başarısı, öğretme felsefesinden kaynaklanıyor: “Bir sınıf bir tabur değildir, farklı enstrümanlar, farklı entelektüel ve fiziksel becerilerden oluşmuş bir orkestradır. Ben 17 yaşıma kadar entelektüel olarak çok tutuktum. Benim kendime özgü bir ritmim vardı. Bir öğretmen sınıfta herkesin farklı bir ritmi olduğunu asla unutmamalı.” 

Kaynak: English Pen
https://www.englishpen.org/events/school-blues-daniel-pennac-in-interview-with-quentin-blake/



YORUM YAZ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


© 2021 Eğitim ve Ötesi