Devir, “sharenting” devri. Ancak ebeveynler sosyal medyada çocuklarıyla ilgili paylaşımda bulunmadan önce belli noktaları mutlaka dikkate almalılar.
Günümüzde 30 yaşında olan bir insanın yaklaşık 10-15 yıldır dijital ortamda ayak izlerini bıraktığını söyleyebiliriz. Oysa şu an doğan bir bebek daha iki yaşına gelmeden ailesi tarafından şekillendirilen bir dijital kimliğe sahip olabiliyor. Bu kimlik yıllar geçtikçe çeşitli kanallar (Instagram, bloglar, bulut depolama sistemleri, Amazon istek listeleri ve daha fazlası) yoluyla gelişiyor ve veri havuzunun bir parçası oluyor.
Anne-babaların bu kanallar vasıtasıyla çocuklarına ait kişisel bilgileri sıklıkla paylaşmaları “share” (paylaşmak) ve “parenting” (ebeveynlik) kelimelerinin birleşiminden oluşan “sharenting” kavramıyla adlandırılıyor. Çocuk belli bir yaşa erişene kadar ailesinin paylaşımları üzerinde söz sahibi olamadığı için bu davranış tartışmaya oldukça açık. Kimilerine göre ebeveynler (çocuklarının genellikle merkezinde bulunduğu) hayat hikâyelerini paylaşma hakkına sahipler. Karşıt görüş ise çocukların kendi dijital kimliklerini kontrol edebilmeleri gerektiğini, bunun hem yasal hem de ahlaki bir hak olduğunu savunuyor.
Bir Dayanışma Noktası Olarak Sosyal Medya
Ebeveynlerin deneyimlerini sosyal medyada paylaşmaları için birçok sebep var. Bu ortamlarda diğer anne-babalarla bir araya gelerek bir topluluğun parçası oluyor, ebeveynlik sürecinde yaşadıkları zorlukları veya başarıları burada ifade etme fırsatı buluyorlar.
Sosyal medya, anne-babalar için bir dayanışma noktası olmanın yanı sıra elbette başka işlevlere de sahip. Amerika’da yaşayan akrabanız, Instagram’da paylaştığınız bir fotoğraf ile çocuğunuzun hayatındaki önemli anları ve ne kadar büyüdüğünü görebiliyor. Malum zaman hızla akıyor, sosyal medya sayesinde tek bir parmak hareketiyle geçmişe dönebiliyor ve çocukluğun o büyülü anlarını yâd edebiliyorsunuz. Burası zamana meydan okuyan bir “anı kutusu”.
Peki bu anılar aslında kime ait?
2030 Yılında Kimlik Hırsızlığı Temelli Suçların 3’te 2’si “Sharenting” Kaynaklı Olacak
University of Florida’dan Hukuk Profesörü Stacey Steinberg konuyla ilgili şöyle demiş:
Küçükken çocuğun hayat hikâyesi anne-babasınınkiyle iç içe geçmiş oluyor. Ancak büyüdükçe mesele daha karmaşık hale geliyor ve çocuğun kendi dijital kimliği üzerinde kontrol sahibi olma isteği artıyor.
Harvard Üniversitesinden Leah Plunkett’a göre ise anne-baba çocuğunun rızasını almadan paylaşımda bulunduğunda aslında çocuğu seçim yapma şansından (dijital dünyada hiç bulunmamak gibi) mahrum bırakıyor. Buradan yola çıkarak dijital kimliği ebeveynleri tarafından şekillendirilen çocuğun benliğini oluşturmakta zorluk çekme ihtimalini de göz önünde bulundurabiliriz.
Ebeveynlerin hesaba katması gereken bir diğer önemli konu ise mahremiyet. Plunkett, önümüzdeki 10 yıl içinde reşit olacak çocukların hayatlarının büyük kısmının kaydedilmiş olacağını belirtiyor. Veri simsarları, ebeveynlerin çocukları ile ilgili paylaşımlarından yola çıkarak dijital dosyalar oluşturuyor. Çocuklara ait mini-profiller içeren bu dosyalar zamanla gelişiyor ve reklamcılara, pazarlamacılara, üniversitelere ve kötü amaçlı yazılımlara satılıyor.
Dijital ortamda toplanan bu veriler (örneğin Google tarafından indekslenen ve cachelenenler) yok olmuyor veya unutulmuyor. Araştırmalar 2030 yılında kimlik hırsızlığı suçlarının 3’te 2’sinin “sharenting” kaynaklı olacağını ve bugünün çocuklarını etkileyeceğini vurguluyor. Dolayısıyla ebeveynler paylaşımlarının uzun vadeli etkilerini de göz önünde mutlaka bulundurmalılar.
Nelere Dikkat Etmeli?
Anne-babalar belli noktalara dikkat ederek çocuklarını ve kendilerini dijital paylaşımların beraberinde getirebileceği risk ve zararlardan koruyabilirler:
- Öncelikle paylaşımı kendiniz yoksa çocuğunuz için mi yaptığınızı sorgulayın. Eğer paylaşımın içeriğinden çok alacağınız beğenileri hesaba katıyorsanız orada durmakta yarar var. Ayrıca sürekli kameraların gözetimi altında olan ve “performans sergilemesi” beklenen çocuk bir süre sonra mükemmel olma baskısı altında ezilebilir.
- Çocuklar 4 yaşına geldiklerinde benlik farkındalığı geliştiriyor, arkadaşlıklar kuruyor, akıl yürütüyor ve kendilerini başkalarıyla karşılaştırmaya başlıyorlar. Bu yaştan itibaren çocuğunuzla internetle ilgili konuşabilir ve paylaşımlar konusunda ona söz hakkı tanıyabilirsiniz. Bu noktada çocuğa verilecek söz hakkı yaşıyla bağlantılı olarak değişebilir ancak unutmamalı ki çocuklar küçük yaşta olsalar da dinlenmek ve anlaşılmak isterler.
- Ergenler konusunda durum daha farklı. Bu yaş grubu sosyal medyada kendine bir imaj yarattığı için hassas davranmak ekstra önem taşıyor. Paylaşımda bulunmadan önce çocuğunuzun rızasını almayı unutmayın ve paylaşım sonucunda siber zorbalığa maruz kalmayacağından emin olun.
- Son olarak mutlaka teknik meseleler hakkında bilgi edinin. Gizlilik ayarlarınızı düzenleyin ve sık kullandığınız platformların gizlilik sözleşmelerini inceleyin.
Kaynakça:
https://www.huffpost.com/entry/parents-overposting-online_l_5cb4dd23e4b082aab08a5c10
https://www.newyorker.com/culture/cultural-comment/instagram-facebook-and-the-perils-of-sharenting
https://scholarship.law.ufl.edu/facultypub/779/
https://www.standard.co.uk/tech/parents-sharing-children-social-media-warning-a4172991.html
Bu konuda sık sık kendi tutumumu gözden geçirip, acaba ileriye gittim mi sorusunu sormaktayım ancak siber suçların 2/3’nun sharenting kaynaklı olacağını okuduğumda her zamankinden biraz daha fazla gerildiğimi itiraf etmeliyim.