Öğrenme eylemi içinde olan çocukların biraz zorlanıp kafa karışıklığı yaşaması, daha kalıcı öğrenmeyle sonuçlanmaktadır. Bu yüzden aileler ve öğretmenler zorlanan çocuklara hemen yardım etme yoluna gitmektense, onları daha odaklanarak düşünmeye cesaretlendirmeliler.
Annie Murphy Paul – Mind/Shift
Aileler ve öğretmenler çocukların nasıl öğrendiğiyle ilgilenirken daha çok işin zihinsel tarafını düşünürler. Notre Dame Üniversitesi’nden psikolog Sidney D’Mello bu yaklaşımı değiştiriyor. On yılı aşkın süredir öğrenme eyleminde duyguların rolünü inceleyen D’Mello, “Learning and Instruction” Dergisi’nde yayımlanan makalesinde öğrenmenin “duygu yoğunluklu” bir deneyim olduğunu ileri sürüyor.
Makalesinde anlattığı öğrenme deneylerinde, katılımcı öğrencilerin ancak 15 dakika nötr bir durumda kaldıklarını, zamanın geri kalan kısmında ise birçok duygu deneyimlediklerini belirtiyor: şaşkınlık, memnuniyet, gerilim, odaklanma, karışıklık, sıkıntı, hüsran…
D’Mello tarafından yapılan diğer bir dikkat çekici önerme ise negatif duyguların öğrenme eyleminde verimli bir rol oynayabildiği konusunda. Art Graesse ile birlikte yaptığı araştırmada kafa karışıklığının (konfüzyon) etkilerini araştırmışlar. Deneklerine anime karakterlerin bilimsel konuları tartıştığı bir bilgisayar programı izletmişler. Karakterlerin sık sık görüş ayrılığına düştüğü, yanlış bilgiler verdiği, kendileriyle çeliştiği bu programı izleterek hangi karakterin doğru bilgi verdiğini sormuşlar. Kafasının karıştığını söyleyen deneklerin, bu programdan sonra çözdükleri testlerde daha yüksek sonuç aldıkları gözlenmiş.
D’Mello, konfüzyonu, “bilişsel (algısal) dengesizlik” durumu olarak açıklıyor. Anlam veremediğimiz bir bilgi ile karşılaştığımızda algısal olarak dengemiz bozuluyor. Bu rahatsızlık veren duygu bize düşünce, akıl yürütme, sorun çözme gibi eylemler üzerinden yeniden dengeyi kurma konusunda motive ediyor ve sonunda “derin (kalıcı) öğrenme” gerçekleşiyor. D’Mello’ya göre, öğrenme eylemi içinde olanlar, iki basamak arasında, konfüzyon (kafa karışıklığı) ve kavrama arasında gidip gelirler. Böylece karmaşık materyalin öğrenilmesi gerçekleşir..
Dolayısıyla, derin, kalıcı öğrenmenin, bu konfüzyon (Karmaşa) olmadan geçekleşmesi biraz zor. Kurt VanLehn tarafından yapılan bir araştırmaya göre de deneye katılan öğrenciler zihinsel bir çıkmazla karşılaşıp, onun üstesinden gelmeden fizik kavramlarını öğrenememişler.
Fizikçi Eric Mazur tarafından yürütülen bir başka çalışmada ise bilim dersinde bir sunum izleyen öğrencilerin, ancak sunum öncesinde sonuçlara ilişkin öngörüleri sorulduğunda sunumu daha iyi anladıkları ortaya çıkmış. Öngörüleri yanlış çıkan öğrenciler, deneyimledikleri karışıklık sonucu daha kalıcı öğrenme konusunda motive olmuşlar.
Sonuç olarak, öğretmenlerin ve velilerin çocuklarda “kafa karışıklığını” savuşturmaya çalışmamaları, en azından varlığını kabul etmeleri gerekiyor. Öğrenen çocuklarda kafa karışıklığını tetiklemek, olumlu sonuçlanıyor. Tabii onları ümitsizliğe sürükleyecek, takılıp kalmalarına neden olacak bir karışıklık değil. Amaç, yaratıcı, sonuç getiren karışıklık olmalı. Çocukları, düşünceye odaklanarak, problem çözme stratejileriyle negatif duyguların üstesinden gelmeye cesaretlendirmek gerekmektedir. Kısa süre içinde öğrenme eylemi içindeki çocuklar başka duygular deneyimleyeceklerdir: sevinç, gurur ve “Eureka” …