Çocukların ilkokuldan önce okuma-yazma öğrenmesinin gerekliliği anne-babalar arasında sık sık gündeme geliyor. Peki bu gerçekten bir gereklilik mi?
Başlıktaki sorunun cevabını irdelemeye başlamadan önce her çocuğun ayrı birer birey olduğunun ve kendi özelinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmek önem taşıyor. Her insanın temposu birbirinden farklı, bu yüzden çocukları da yalnızca kendi gelişim yolculukları üzerinden değerlendirmek en doğrusu.
Biz yetişkinler onların büyüme süreçlerinin biricik olduğunu kabul ettiğimizde bir anlamda önlerini açıyoruz. Çünkü bu kabulle birlikte çocukları kimseyle kıyaslamıyor ve başlıktakine benzer “-malı”, “-meli”lerin kıymetli olmadığını anlıyoruz. Biliyoruz ki önemli olan çocukların kendi yaşam ve öğrenme yolculuğunda mutlu olması, meraklarının peşinden gitmesi ve öğrenmeyi öğrenmesi.
EBEVEYNLER ÇOCUKLARINA OKULDAN ÖNCE OKUMA-YAZMA ÖĞRETMELİ Mİ?
Okul öncesi dönemde bazı çocukların kendi doğal süreçlerinin bir parçası olarak okuma-yazmaya erkenden başladığını görebiliyoruz. Bazen de bu dönemde anne-babaların onlara okuma-yazma öğretmekle ilgili çaba gösterdiğini gözlemliyoruz.
Çocukların kendi kendilerine okumayı öğrenmesinde bir sakınca yokken “öğretmek” adına fazladan bir çaba gösterme gerekliliği bulunmuyor.
Çocukların kendi kendilerine okumayı öğrenmelerinde sakınca olmamasının sebebi bunun onların özgün yolculuklarını ve kendi öğrenme çizgilerini yansıtması. Okuma-yazmayı erken yaşta kendi kendine öğrenmemiş çocuklar ise ilkokula başladıklarında ve kendi doğru zamanları geldiğinde okuma-yazmayı mutlaka öğrenecekler. Bu bağlamda eğitimciler için çok önemli olan merak duygusunun canlı kalması adına çocuğu merak ettiğinin ötesindeki alanlara zorlamamak önem taşıyor. Yalnızca sorduğu ve merak ettiği kadarına cevap vermek, konuların devamını ise yine doğru zamanı geldiğinde merak etmesine izin vermek gerekiyor. Yaşının gerekliliğinden erken bir zamanda okuma-yazma öğretmeye çalışmanın onu başka hangi meraklarından alıkoyduğunu değerlendirmek, bu süreci uzun vadede daha sağlıklı olarak tasarlamamızı sağlıyor. Bu yüzden ebeveynlerin doğal sürecin dışında bir çaba göstermesi önerilmiyor.
OKULLAR ANA SINIFINDA OKUMA-YAZMA ÖĞRETİYOR MU?
Özel Sezin Okulu İlkokul Müdürü Sevim Bakan Gülmez, bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Her okulun bu konudaki yaklaşımı farklı olabilir ancak Sezin Okulu olarak biz ana sınıfında okuma-yazma öğretimine yer vermemeyi tercih ediyoruz. Bu süreci bir okuma-yazmaya hazırlık fırsatı olarak değerlendiriyor ve okul öncesi dönemde öğrencilerimizin ilkokul sürecindeki hazırbulunuşluklarını desteklemeyi ana hedef olarak görüyoruz. Bu bağlamda öğrencilerimize okuma-yazmaya hazırlık sürecinde ses farkındalığı eğitimi veriyor ve onların ses yoluyla öğrenebileceği, sesleri ağız boşluklarında hissedebilecekleri programlar tasarlıyoruz. Yaşlarının gerekliliğinden erken öğrendikleri başlıkların -okuma-yazma, matematik, dil becerileri gibi- akademik performanslarını olumlu etkilediğine dair bir korelasyon gözlemlemiyoruz.
Her şeyi vakti geldiğinde yapmalarındaki sabır duygusunu da ayrıca önemsiyoruz. Birçok şeye erkenden ve kolaylıkla ulaşmaya alışmış bu çağın çocuklarının edinmesi gereken en önemli becerilerden birinin sabretmek olduğunu düşünüyoruz.”
SES FARKINDALIĞI NEDEN ÖNEMLİ?
Ses farkındalığı eğitimi sayesinde öğrenciler günlük yaşamlarında hâlihazırda kullandıkları sözcüklerde hangi seslerin yer aldığının farkına varıyor ve sesleri, harfleri ve sözcükleri anlayarak içselleştirebiliyorlar. Bu içselleştirme onların mekanik okuma yerine anlamlı okuma yapabilme ve doğru diksiyonla konuşabilme gibi becerilerini de destekliyor.
Tüm bu bilgilerin ışığında öğrencileri birbirine kıyaslamadan gözlemlemenin kıymetini fark etmek mümkün. Okuma-yazma bireysel öğrenme süreçlerinde okul öncesi dönemde kendiliğinden gerçekleşiyorsa buna izin vermek, kendiliğinden gerçekleşmiyorsa da onları kendi doğru zamanlarında öğrenmek için teşvik etmek önem taşıyor.