Jim Trelease “Sesli Kitap Okumanın El Kitabı” (The Read-Aloud Handbook) adlı kitabında şunu iddia ediyor: “Eğer çocuklara doğdukları günden itibaren düzenli olarak sesli kitap okursanız, ilerde akademik hayatında hiçbir zorluk çekmez. Ne özel kurslara ne saatlerce test çözmeye gereksinim duyarlar. Tabii çocuğun iletişim ve algısal gelişiminin güçlenmesi de cabası.”
“Çocuklarınıza sesli kitap okuyun”, aslında bu yazının ve devam edecek yazı serisinin özeti bu. Tek cümle ile ikna oluyorsanız geri kalanını okumanıza gerek yok. Bu ve sonraki yazılarda bir kitaptan yola çıkarak, çocuklara “sesli” okumanın sayısız faydasından bahsedeceğim.
Söz konusu kitap, Jim Trelease tarafından yazılan “The Read – Aloud Handbook”. İlk defa 1979 yılında yazarın kendi kendine yayınladığı bu kitap sonradan Penguin Book tarafından yayınlanmaya başladı. En son 7. baskısı çıktı. Her baskıda yeni araştırmalar ve sonuna da öneri kitaplar ekleniyor. Şu ana kadar milyonlarca adet satılmış. Kitap çocuklara okumayı öğretmekle ilgili değil. Çocuklara kitap okumaktan zevk almayı öğretmekle ilgili. Ve yazar şunu iddia ediyor: Eğer çocuklara doğdukları günden itibaren düzenli olarak sesli kitap okursanız, ilerde akademik hayatında hiçbir zorluk çekmez. Ne özel kurslara ne saatlerce test çözmeye gereksinim duyarlar. Tabii çocuğun iletişim ve algısal gelişiminin güçlenmesi de cabası.
Aslında gelir eşitsizliğinin her geçen gün artığı bir dünyada Jim Trelease’nin önerisi eşitlikçi ve adil bir öneri. Çocuklara kitap okumak pahalı bir aktivite değil. Kitap alamayan aileler kütüphanelerden de faydalanabilir. Yine de tüm araştırmalar düşük gelirli ailelerin çocuklarına orta ve üst sınıflara göre daha az kitap okuduğunu gösteriyor. Tüm dertler ve geçim sıkıntısı içinde akşam oturup kitap okumak çok zor ve fuzuli gelebilir. Ancak çocuklarının hayatını değiştirebileceklerini ve belki de bu yoksunluk çemberini kırabileceklerini bilseler vakit ayırmazlar mı?
Durumları yerinde olan ama çocuklarına kitap okumak için vakti olmayan anne babalar… “Aslında,” diyor Jim Trealese “her şey önceliklerle ilgili. İnsan önem verdiği bir şey için vakit ayırır”. Sonradan çocuğunuzu özel dersten özel derse götürürken de epey vakit harcayacaksınız. Zaten gerçekten herkesin vakti bu kadar kısıtlı olsaydı, alışveriş merkezleri bomboş olurdu ve diziler de reytingsizlikten çekilemezdi. Demek ki aslında vakit var.
Peki çocuklara sesli kitap okumak gibi basit bir aktivite nasıl oluyor da bu kadar etkili olabiliyor?
Öğrenmenin Ana Malzemesi Sözcüklerdir
Kelimelerin bir insanın beynine nüfuz etmesinin iki yolu vardır: onları görmek veya duymak. Küçük çocukların okul öncesinde sözcük dağarcıklarını geliştirmek ve bilişsel gelişimleri için kullanacakları araç da henüz okuyamadıkları için kulakları olacaktır. Duyarak aşina olunan sesleri, ilerde kelimeler halinde gördüğünde daha kolay anlamlandıracaktır.
Çocuklarla konuşma amacımızla onlara okuma amacımız çok benzeşir; güven vermek, eğlendirmek, bağ kurmak, bilgi vermek ve açıklamak, merak uyandırmak, ilham vermek. Ancak sesli okuyarak şunları da yapıyoruz:
- Kelime dağarcığını genişletmek
- Bilgi alt yapısı oluşturmak
- Okuyan bir insan olarak rol model olmak
- Okuma zevki ve isteği aşılamak.Etkin bir şekilde okumak ise domino taşlarının etkisine benzetilebilir:
- Okumak konusunda beceri kazandırmanın tek ve en etkili yolu çocuklara sesli kitap okumaktır. Bu aktivite tüm sınıf kademelerinde gerçekleştirilmelidir. Daha çok okudukça daha iyi okursunuz. Daha iyi okudukça bundan zevk alırsınız, daha çok zevk aldıkça daha çok okursunuz. Daha çok okudukça daha çok öğrenirsiniz.Burada, çocuk olsun yetişkin olsun insanların keyif aldıkları şeyleri yapmaya vakit ayırdıklarını unutmamak lazım.
- Peki en iyi okuyucular hangi ülkeden çıkıyor? Warwick Elley tarafından IAE (Interational Association For The Evaluation of Educational Achievement – Uluslararası Eğitim Başarısını Değerlendirme Birliği ) için 1990 – 1991 yılları arasında 32 ülkede 210,000, 9 yaş çocuğu ile yapılan araştırmaya göre ilk dört ülke şöyle sıralanıyor: Finlandiya, ABD, İsveç ve Fransa. Peki Finlandiya nasıl birinci oluyor? Orada çocuklar okula ve okumaya daha mı erken başlatılıyor? Tam tersi. Finlandiya’da çocuklar resmi olarak okuma eğitimine 7 yaşında başlıyor. Ve şartlar da birçok uzmanın söylediğine ters düşüyor. Çünkü annelerin çoğu çalışıyor, çocuklar bir – iki yaşından itibaren yuvaya veriliyor, 7 yaşında okuma öğretiliyor, okul yarım gün sürüyor, her 45 dakika dersten sonra 15 dakika teneffüs oluyor, resmi bir müfredat bulunmuyor, 16 yaşına kadar test uygulaması yok, yemekler ve üniversite ücretsiz, çok güçlü bir kütüphane sistemi bulunuyor. En iyi okuyucuların ortak özelliklerine gelince iki önemli konu ortaya çıkıyor: öğretmenlerin çocuklara sesli okuma sıklığı ve çocukların sessiz okuma derslerinin sıklığı.
Sesli okuma çocuklarda kendi kendine sessiz okuma isteğini de körüklüyor. Ayrıca çocukların dinlediğini kavrama becerisini geliştiriyor. Çocukların sesli okumalarda edindiği kelime hazinesi aslında üç farklı havuzu besleyen büyük bir havuza benziyor. Dinlerken edinilen kelime havuzu dolup taşmaya başladığında çocuk konuşmaya başlıyor. Ardından okuma ve yazma havuzları da doluyor.
ABD’de Kansas Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma kelime dağarcığının önemini gözler önüne seriyor. Drs. Betty Hart ve Todd Risley tarafından yürütülen araştırmada üç farklı grubu temsil eden- profesyonel- işçi sınıfı- sosyal yardımlaşma ile geçinen 42 aile seçiliyor. Bu ailenin çocukları yedi aylıktan başlanıp 9 yaşına kadar izleniyor. Araştırmacılar her aileyi ayda bir kez bir saat ziyaret edip çocuklarının çevresindeki konuşmaları kayıt ediyorlar. 1300 saatlik kayıtlar sonucunda ortaya şöyle bir manzara çıkıyor: sosyo ekonomik durumlarından bağımsız olarak her aile çocuklarına aynı şekilde davranıyor. Yani iyi anne baba olmanın getirdiği temel içgüdüsel davranışlar zengin de olsanız fakir de olsanız aynı. Farklılık ise şurada ortaya çıkıyor. Profesyonel ailenin dört yaşındaki çocuğu o yaşa kadar 45 milyon kelime, işçi ailesinin çocuğu 26 milyon kelime, sosyal yardımlaşma ailesinin çocuğu ise 13 milyon kelime duymuş oluyor. Bu çocuklar birlikte anaokuluna başladıklarında farklı seviyelerde oluyorlar. Çünkü kelime dağarcıkları farklılık gösteriyor. Deney grubu 3 yaşındayken, profesyonel ailenin çocuğunun kelime hazinesi 1100 kelimeden oluşurken, sosyal yardımlaşma ile geçinen ailenin çocuğu 525 kelimeyle konuşuyor. IQ seviyeleri ise 117 karşılığında 79.
IQ farklılığının, ailelerin çocuklarını ne kadar çok sevdikleriyle bir alakası yok. Tüm anne babalar çocuklarını sever ve onlar için en iyisini isterler. Ama bazılar daha doğru seçimler yapıyor. Çocuklara kitap okuyup onlarla anlamlı tam cümleler kurarak konuşmak, televizyonu açıp üç saat önüne oturtmaktan çok daha yararlı.
Bu araştırmanın sonucu aslında çok açık ve umut verici. Çocukların hayatında farklılık yaratacak şeyler pahalı oyuncaklar değil, duydukları kelimeler. Çocuğunuza verebileceğiniz kocaman bir kucaklamadan sonra en ucuz ama en değerli şey, kelimeler. Jim Trealese şöyle diyor: “Aileler bana sürekli olarak acaba bebeğime Mozart mı dinletsem, televizyonu mu yasaklasam, erkenden bilgisayara mı başlatsam, eğitici oyuncaklar mı alsam, diye soruyorlar. Onlara şu basit cevabı veriyorum: Çocuklarınıza kitap okuyun.”